Form Gönder
Toplantı Oluştur
Çağakan Bağcı
Head of Agency
Büyüme, veri çağında yalnızca görünen istatistiklerle değil, görülmeyeni ölçme cesaretiyle mümkün hale geliyor. Verinin ardındaki "neden"i anlamak, rapor satırlarının ve dashboard grafiklerinin ötesine geçerek davranışın ardındaki niyeti, verinin ardındaki duyguyu kavramayı gerektirir.
Bu yazının amacı, bu felsefenin pratikte nasıl çalıştığını kanıtlamaktır. İnsan-Döngüde Yapay Zekâ (Human-in-the-Loop AI) uygulamaları, güncel sektör raporları ve gerçek dünya vaka incelemeleriyle, bu yaklaşımın nasıl somut büyüme sonuçları getirdiğini göstereceğiz.
Biz The Intelligence Layer’ı bir markanın düşünme sistemi olarak görüyoruz. Tasarım duygusal tarafı, strateji yönetsel tarafı temsil eder; Intelligence Layer ise tüm bunları besleyen bilinçtir. Veri, yapay zekâ ve insan sezgisi burada aynı amaç için birlikte çalışır.
Bugün önemli olan ne kadar veri topladığımız değil, o veriden ne kadar anlam çıkarabildiğimizdir.
Bir kullanıcının bir formu neden yarıda bıraktığını, bir içeriği neden tekrar ziyaret ettiğini ya da bir kelimeye neden yoğun tepki verdiğini çözmek, sayılardan öte bağlama odaklanmayı gerektirir.
Biz intent data, CRM kayıtları, arama trendleri ve içerik tüketimi gibi sinyalleri bir araya getirerek kullanıcının kim olduğunu değil, neyi neden yaptığını anlamaya çalışıyoruz.
Yapay zekâ, düşünme hızımızı artıran bir yardımcıdır. Veri temizliği, segment eşleşmesi veya içerik analizi gibi zaman alan süreçleri hızlandırır, böylece stratejik kararlar için alan açar. Ancak bu çıktılara anlam katan ve onları stratejiye dönüştüren hâlâ insandır.
Veri bize neler olduğunu söyler, sezgi ise nedenlerini ortaya koyar.
Bir kampanyadaki artış her zaman başarı anlamına gelmez; bazen bir davranış hatasının da sonucu olabilir.
Bu farkı fark etmek, yalnızca deneyimle gelişen bir içgörüdür.
Bu yüzden Pikap’ta veriyi sadece ölçmekle yetinmez, onun hikâyesini de yazarız.
Yapay zekânın hızı ve insanın muhakemesi birleştiğinde ortaya Human-in-the-Loop (HITL) modeli çıkar. Bu modeli aslında hepimiz farkında olmadan kullanıyoruz.
Bir metni yapay zekâya yazdırıp sonra kendi tonumuzla düzenlemek, bir AI görselini geliştirip markaya uygun hale getirmek ya da bir otomatik raporu stratejik olarak yorumlamak hepsi aynı döngünün parçalarıdır.
Bu modelde yapay zekâ üretir, insan değerlendirir, geliştirir ve yön verir.
Intent data ve yapay zekâ artık pazarlamanın geleceği değil, bugünün zorunluluğu. Bu noktada sizinle birkaç güncel veriyi paylaşmak istiyorum. RollWorks araştırması, B2B pazarlamacılarının yüzde 97’sinin intent datayı rekabet avantajı olarak gördüğünü ortaya koyuyor. Katılımcıların yarısı bu veriyi yeni müşteri hesaplarını belirlemek, satış ve pazarlama süreçlerini uyumlu hale getirmek için kullanıyor. Verinin değeri ölçmekte değil, karar almayı kolaylaştırmasında ortaya çıkıyor. Sprinklr’ın 2025 raporuna göre CMO’ların yüzde 78’i üretken AI’ı aktif biçimde pazarlama süreçlerine entegre etmiş durumda. Bu şirketlerde ortalama gelir artışı yüzde 10–15, yatırım getirisi ise yüzde 20’ye yaklaşıyor. Pazarlamacıların büyük kısmı, AI sayesinde artık daha yaratıcı ve stratejik alanlara odaklanabildiklerini söylüyor. Veri nereye bakmamız gerektiğini, yapay zekâ ise oraya nasıl ulaşacağımızı gösteriyor.
Bu dönüşümün etkisini yalnızca raporlarda değil, sahada da görüyoruz.
Salesforce, dijital reklam kampanyalarına intent data entegre ederek yatırım getirisini yüzde 271 artırdı ve satış döngüsünü üçte bir oranında kısalttı. Unilever, Dove ve Vaseline markaları için kurduğu Beauty AI Studio ile içerik üretimini yüzde 30 hızlandırdı, müşteri hizmetlerinde yanıt süresini yüzde 90 azalttı, video tamamlama oranlarını iki katına çıkardı. Starbucks, Deep Brew adını verdiği yapay zekâ motoruyla kişiselleştirilmiş kampanyalar yürütüyor. Pazarlama ekipleri sistemi denetleyerek önerileri markanın değerleriyle uyumlu hale getiriyor.Sonuç olarak sadakat programı üyelikleri bir yılda yüzde 13 artarak 34 milyonun üzerine çıktı.Nike, 170 milyon üyesinin verisini kullanarak yalnızca 21 günde kişisel alışveriş asistanı oluşturdu.
Tüm süreç insan kontrolünde ilerledi ve marka tutarlılığı korundu. Bu örnekler, teknolojiyle sezgi arasındaki iş birliğinin nasıl somut sonuçlar ürettiğini açık biçimde gösteriyor.
Bu yazıda sunulan HITL modeli, sektör verileri ve başarılı marka örnekleri, "The Intelligence Layer" felsefesinin canlı kanıtlarıdır. Büyümeyi sağlayan şeyin teknolojiye sahip olmak değil, o teknolojiyi doğru sorulara cevap aramak için kullanma becerisi olduğunu gördük. Veriyi biriktirmek yerine onu anlamlandırmak, sezgiyle birleştirmek ve insanı sürecin merkezinde tutmak, sürdürülebilir büyümenin temelini oluşturur.
Yararlandığım ve işinize yarayabileceğini düşündüğüm bazı kaynakları da paylaşmak istiyorum:
Bir markanın gelirini, etkisini ve kullanıcı etkileşimini artıran sürdürülebilir gelişim süreci.
Veriyi, yapay zekâyı ve insan sezgisini aynı sistemde buluşturan düşünme modeli.
Yapay zekânın ürettiği sonuçların insan tarafından denetlendiği ve geliştirildiği iş akışı.
Analiz, otomasyon ve optimizasyon süreçlerinde insan kararlarını destekleyen teknolojik zemin.
Müşteri ilişkilerini, temas noktalarını ve satış döngüsünü izlemeye yarayan sistem.
Verilerin yalnızca ölçülmeyip, anlam ve hikâye düzeyinde sunulması yaklaşımı.
Geçmiş verilerden geleceğe dair olasılıkları öngören analiz modeli.
Bir markanın kendi verilerinden, kullanıcı davranışlarından ve rakip ortamından beslenerek karar alma yeteneği.
